TTT Düşünce Klübünden Üretici Distopyalar - Liam Young

"Geleceği hayal etmeyi keşfediyoruz, dünyamızı farklı açılardan anlamak ve değerlendirmek için” Liam Young

Gelecek senaryolarının mimari izdüşümlerinin incelendiği araştırma kolları da elbette mevcut. Gelecek – Teknoloji – Mimarlık ara kesitinde çalışmalar yapan önemli isimlerden biri olan Liam Young, mimarlığın bu kapsamda bir pratik alanı oluşması gerektiği düşüncesinde. Fakat bunu yaparken her zaman bir sorun bulup ona çözüm aramanın tek yol olmadığını ifade ediyor. Young, hatta bu çalışmanın aracı sadece fiziksel yapıların olmaması gerektiğini, gerektiğinde kurgusal zeminler yaratılıp ona dayanarak gelecek ürünlerin tasarlanabileceğini savunuyor. Nitekim kendisi de çalışmalarını, gelecekteki olası gereksinimler üzerine değil, rastgele hayaller üzerine kurduğunu dile getiriyor. Gelecek senaryolarını illüstre ederek bugüne getirmesi muhtemel sonuçları tartışıyor ve de bu sayede çözüm geliştirme refleksini deniyor, geliştiriyor.

“Geleceği hayal etmeyi keşfediyoruz, dünyamızı farklı açılardan anlamak ve değerlendirmek için”Liam Young

Elbette bu hayalleri kurgularken yardımcı bir takım başka dallarla da ilişkilendirmek mümkün: Robotik,

Biyoteknoloji, “Engineered Nature”*, bölgesel endüstri, iklim değişimi gibi.

Liam Young, şahsi çalışmalarının dışında yürüttüğü grup çalışmalarından bir diğeri de, bir düşünce kulübü olan Tomorrow Thoughts Today (TTT). Bu kulüpte üretici distopya ve gelecekçiliğin tarihi ile ilgileniyorlar. Bunun yanı sıra olası fantastik ve sapkın düşüncelerin kurgusal mimari ve kentsel uygulamalarının bugünkü koşullarla olacak etkileşimini inceliyorlar.

Bugünlerde geleceğe yönelik en önemli sorulardan biri, herşeyin dijitalleştiği dünyamızda fiziksel aktivileriyle var olan mimarın kendine nasıl bir yer bulacağı. Altyapı kavramı değişiyor. Bu isim eskiden yaşama alanlarını birbirine bağlayan otoyolları anlatırken, bugün dijital ağları tanımlıyor. Işığın hayatımızda sahip olduğu hayati değeri, WiFi ele geçirdi. Mobil olmak anlamında arabamız yerineyse cep telefonumuz daha vazgeçilmez bir ihtiyaç haline geldi. Dış dünyada bir birey olarak varolmamız ilk basit adımda komşuluk üzerine kuruluyken, bugün artık sosyal medyada varolmanın daha önemli olduğu bir çağda yaşıyoruz.

Young’ın son günlerde TTT ekibiyle üzerinde çalıştığı projelerden biri olan Electronic Encounter Measures, hayatımızı hızlandıran bu dijitalleşmeye yeni bir soluk getiriyor. Bulunduğu yerde bir ortak paylaşım ağı kuran EEM’in en çarpıcı özelliği uçabiliyor olması. Normal bir ağdan farkını da burada koyuyor. Uçan bir dijital ağ. Şehrin dijital oluşumuna büyük bir katkı olarak tanımlanabilir.

Yapay Doğa

Liam Young, Avrupa ve Asya’da çeşitli üniversitelerde yürütmekte olduğu Unknown Fields Division (UFD) programı ile yeryüzündeki olağanüstü doğa ve coğrafyaları keşfe çıkıyor. Young bu programı şöyle açıklıyor: “UFD’de teknoloji vasıtasıyla doğayla değişmekte olan ilişkimizi inceliyoruz. Geleceği bulacağımız doğalar, peyzajlar arıyoruz bugünde. Fakat sözgelimi Amazonlar orman olmaktan çok dev bir ekili alan; Galapagos Adaları’nın sahip olduğu kırılgan ekoloji adeta turistler için, turistlere yönelik korunuyor; uğruna yarışılan bölge, Kuzey Kutbu ise bir büyük enerji sahası ve yeni veriler altyapısı; Avustralya’da ise neredeyse zamanın kendisinden daha eski coğrafyanın, madencilik ile yeniden şekillenmiş oluşu... Farkediyoruz ki bugün el değmemiş doğa bulmak zaten imkansız.”

Young, teknoloji ile doğayı birbirine karşıt saflarda değerlendirmememiz gerektiğini savunuyor. Ona göre bu tutucu tavırdan sıyrılıp artık doğanın yeniden tanımlanabilir bir düzen olduğuna inanmaya başlamalıyız.

Make Me a Mountain!

Bir TTT projesi olan “Make Me a Mountain!” ile mevcut yapı kitleleri arasında kurgusal doğalar yaratmaya çalışılıyor. New York menşeli interner dergisi d3’ün 2009 yılında organize ettiği Natural Systems Competition’da Design Innovation Award’a layık görülen proje, ürettiği yapay doğanın sonradan varolan doğal sisteme entegre olabileceğini öngörüyor.

Projenin noktasal önerisi ise New York üzerinde. Şehir içindeki kentsel yarıkların (aralıkların), binaların cepheleri üzerinde -ve haliyle dikine- büyüyebilecek dev bir hayvanat bahçesiyle doldurulması. İsmine aldanılmamalı, maksat hayvanların görüleceği kapalı kafeslerden çok onlara bir yaşam alanı yaratılması. Süreç ise proje kadar ilginç:

1.Kalıplanmış GRP Panelleri: Strüktürel kabuk 80% geri dönüşümlü Camla Güçlendirilmiş Plastik (GRP) ile prefabrike olarak kalıplandırılıyor.

2.Kamusal İşgal Hacimleri: Prefabrike kabuklar minimum temel kullanımı ile yerine yerleştiriliyor ve merkezdeki kamusal alana şekil veriyor.

3.Su Boruları ve Mesh Güçlendirme: Çelik borular içinde bulunduğu betonda donatı görevi görürken aynı zamanda su transferini sağlıyor.

4.Turba2 oluşturan Kompozit Yosun Püskürtülmesi: Püskürtülen yosun hem çok gözenekli ve dolayısıyla hafif, hem de varolan tüm parçaları birbirine bağlayan bir yapıda. Bu aşamayla güçlendirilmiş beton elde ediliyor.

5.Bitki ve Hayvan Hayatı Büyür: Sistem yapay bir resif3 gibi çevre bina cepheleri üzerinde tırmanarak büyüyor ve kendi mikro-ekolojisini kurmaya başlıyor.

6.Malzemenin Sürdürülebilirliği: Bu kompozit yapay doğa, kullanışlı ömrü sona erdiğinde çözülüp toprağa karışabilecek kadar organik. Kalıplandırılmış kabuk ise başka yerler ve programlarda kullanılmak üzere saklanabiliyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)