Yarattığınız Mekanlarda Kişiler Kendisini Evinde Gibi Hissediyorsa ‘Mutlu’ Bir Ofis Yaratmışsınız Demektir
Y.Mimar Gürhan Bakırküre
Her kuşak kendi dinamiklerini belirliyor ve bizler tasarımcı olarak bunu yok sayamayız.
Günümüz ofisleri, artık çalışanların ihtiyaçlarına yanıt veren, kişilerin çalışma biçimleriyle şekillenen bir yaklaşımla kurgulanmalı. Yeni nesil ofisler, sadece pahalı ve gösterişli malzemelerin projeye entegrasyonuyla yaratılmaz; artık esas olan yaşayan ve içerisinde yaşanabilen ofis mekanlarını kullanıcıyla buluşturmak. Bütün gün aynı sandalyede oturup, gününün çok ciddi bir bölümünü aynı metrekarede geçiren kişinin çalışma biçimine, kendini iyi hissetmesine yönelik bir çözüm üretmiyorsanız eğer, fonksiyonelliği, ergonomiyi, departmanlar arası iletişimi ön planda tutan keyifli ve verimli bir ofis sunamazsınız, ‘mutlu’ bir ofis yaratamazsınız.
Kurumlar çalışanlarına önem veriyor, çalışanlar ise ne istediklerini biliyor. Y kuşağında bulunan ve iş arayan gençler arasında yapılan bir araştırmaya göre gençler iş seçiminde %71 oranla ilk kıstas olarak, sanılanın aksine maaş, şirket büyüklüğü vs. değil; çalışılan ortamın onlara sunduklarını, tasarımını, rahatlığını ilk sıraya koyuyorlar. Buradan da anlaşılacağı gibi her yeni kuşak kendi dinamiklerini belirliyor ve tasarımcılar olarak bizler bunu yok sayamayız. Öte yandan, gelişen dünyayla birlikte değişen iş anlayışı ve teknoloji bu temellenmede en önemli etkenler. Pahalı ve estetik olduğu düşünülen malzemeler ve mobilyalar için ayrılan bütçeler, günümüz ofislerinde daha çok sosyal alana sahip, daha renkli ve heyecan verici ofisler tasarlamaya ayrılmalı.
Bu bağlamda ofislerde değişimi tetikleyen en büyük üç unsurun zihinsel, yönetsel ve tasarımsal açılardan bir döngünün içerisinde incelenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelişen dünya ve teknolojiyle birlikte bu değişime; X, Y, gelecek kuşak olarak isimlendirilen Z kuşağı ve X, Y, Z kuşaklarının daha üst segmentinde yer alan C kuşağı yani “Connected Era - Bağlantı Çağı” çerçevesinden bakılması gerekiyor.
Y kuşağında iş arayan gençler arasında yapılan bir araştırmaya göre; gençler iş seçiminde %71 oranla ilk olarak, maaş, şirket büyüklüğü vs. değil; çalışılan ortamın onlara sunduklarını, tasarımını, rahatlığını önemsiyorlar.
Y Kuşağı ile Gelen Hareket Temelli Tasarım
Ofis iç mekanlarındaki bu değişim ihtiyacı, günümüz ofislerinde gelişen teknoloji ve Y kuşağının yönetici pozisyonuna geçmesiyle birlikte hızlı bir şekilde doğdu. Bu durum, değişimi ciddi bir şekilde tetikledi; hatta zorunda bıraktı. Y kuşağının genel tanımına bakacak olursak, bu kuşağın bireyleri kuşaklar arası farklılığın en çok hissedildiği nesilden gelme özelliğini taşıyor; bağımsız olmayı seviyor, özgürlüğüne düşkün. Kendisinden farklı düşünenleri eleştiri yağmuruna tutsa da kendisinden önceki kuşağın tersine, bir arada olmaya daha yatkın. Eleştirelliği ve özgüveni, Y kuşağının bireyci olmasından kaynaklanıyor. Tanımını yaptığımız bu kuşağın bireyleri günümüzde Türkiye nüfusunun %35’ini oluşturuyor, ki bu oldukça ciddi bir oran.
Bu yeni nesil ofis anlayışının tasarımsal olarak başlangıcı, artık ofis alanlarının sabit masa düzeninden sıyrılarak ortak çalışma imkanı sunacak “shared desk” (paylaşılan masa) ve “clean desk” (temiz masa) gibi uygulamaları sunmaya, takım çalışması ve işbirliğini destekleyen alanlar yaratmaya dayanıyor. İnovasyonu teşvik eden, maksimum yaratıcılığı ve yüksek verimliliği çalışanların mutluluğuyla birleştiren tasarım anlayışı, yeni tasarım trendlerinin bel kemiğini oluşturmakta. Yeni kullanıcı kitlesinin bakış açısını yansıtan, onların dilini konuşan mekanları, yeni ofisleri için kurgulamanız gerekiyor. Bu yeni anlayış, sabit bir sandalye ve masaya bağlı kalmaktansa kendi çalışma alanlarını özgürce seçebilme hakkını, hiyerarşik yerleşim düzenin kırılmasının gerekliliğini, daha dinamik ve esnek alanlarda çalışarak dinlenebilme seçeneğini, sosyalleşme imkanı bulabilecekleri alanları içerisinde barındırıyor.
İnovasyonu teşvik eden, maksimum yaratıcılığı ve yüksek verimliliği çalışanların mutluluğuyla birleştiren tasarım anlayışı, yeni tasarım trendlerinin bel kemiğini oluşturmakta.
Bu bağlamda mekansal anlamda, açık ofis alanlarının içerisinde tasarlanan farklı ölçeklerdeki toplu çalışma alanları, sosyal alanlar, oyun alanları, küçük telefon odaları, kafeterya alanları, spor alanları bu anlayışa hizmet eden vazgeçilmez birimler haline geldi.
Burada özel bir parantez açmak gerekirse, Hareket Temelli Tasarım Sistemi’nin de yeni nesil çalışma mekanlarına entegrasyonunu pek çok açıdan olumlu ve ideal buluyoruz. Hareket Temelli Çalışma, en özet haliyle çalışanlara nasıl, ne zaman ve nerede çalışacaklarına dair seçenekler sunan bir sistem. Bu sistemle, ofiste akla gelebilecek her mekanda gerekli altyapı kurulumunun sağlanması ve bütün tasarımın bu senaryo ile biçimlendirilmesi sayesinde çalışanlar için ofis içerisinde esnek, sosyal ve hareketli bir çalışma düzeni sağlanıyor. Böylelikle kendilerini masa başında çalışmaya şartlandırılmış gibi hisseden çalışanlara kıyasla esnek bir çalışma düzenine sahip olan çalışanlar, çok daha kaliteli ve verimli işler çıkarıyor.
Bu hareketin başlangıç noktasını, Y kuşağının yönetici pozisyonuna geçmesi olarak tanımlayabiliriz; fakat gözlemlediğimiz önemli bir nokta var; bu yeni yaklaşım X kuşağı tarafından da destekleniyor. Böyle önemli ve değerli bir yaklaşımı tamamen Y kuşağına kanalize ederek kurgulamak da yanlış bir temellendirme olur. Bir mekan tasarladığınızda her çizginizle tüm kullanıcılara bir noktada dokunabilmelisiniz. Onlara seçme özgürlüğü de sunarak kullanımda herhangi bir ayrıştırma yapmamalısınız. Doğru tasarım herkese dokunabilen, canlı, yaşayan ve dinamik tasarımdır.
“Çalışma alışkanlıklarında tıpkı modada olduğu gibi ‘retro’ anlayışta geri dönüşler yaşanabilir...”
Özetle, bu yeni anlayış ve gelecek kuşağın ihtiyaçları çerçevesinde gizlilik ve mahremiyet değerleri, hiyerarşik anlamda yönetici ilişkisi ve kişisel bilgilerin paylaşımı gibi birçok nokta sorgulanmak zorunda. Buna uygun çözümler üretilerek tasarımın şekillendirilmesi gerekiyor. Gelecekteki çalışma ortamlarının ihtiyaçları ve nitelikleri de Z kuşağının kendi doğası içerisinde şekillenecek.
Doğru tasarım herkese dokunabilen, canlı, yaşayan ve dinamik tasarımdır.
Şu anda açık ofislerde belli ‘private zone’lar var; hiyerarşi daha yataya dönüştü ve aynı masada şef veya müdürle birlikte diğer çalışanlar da oturabiliyor. Çalışma alışkanlıklarında tıpkı moda tasarımında olduğu gibi ‘retro’ anlayışta geri dönüşler yaşanabilir... 5-10 yıl sonra tekrar dikey hiyerarşiye dönülebilir. Çünkü, 5-10 yıl sonra belki de şefinizle bu kadar iç içe olmaktan ya da müdürünüzün yanı başınızda olup sizin her yaptığınızı izlemesinden sıkılabilirsiniz.
Bu noktada şu da bir gerçek; bir zamanlar “10 sene sonra ofis kalmayacak” deniyordu. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu gördük. İnsanlar beşeri ilişkilerini birbirine dokunarak, görerek, göz teması kurarak sağlıyorlar. Ofisler 10 sene, 15 sene sonra da önemini artırarak var olmaya devam edecek. Burada ekip olarak çalışmak ile bireysel başarı arasındaki fark da önemli bir etken. Hatta işler bu tempoda giderse insanlar ofiste daha fazla zaman geçirecek. Şu anda bile ofislerimizde evimizden daha fazla zaman geçiriyoruz, bu süre daha da artacak.
“C kuşağı, yeni nesil ofislerin şekillenmesinde önemli bir parametre...”
Bilgi alışverişinin böylesine kolay ve hızlı, teknolojinin ise parmağımızın ucunda olduğu bir dünyada çok daha verimli, çok daha doğru bilgiye ulaşmak konusunda oldukça şanslı durumdayız. ‘Bağlantı çağı’, sadece çağı kapsayan bir terim olmaktan sıyrılarak, mail, telefon ve internetle kişileri bağlamasının ötesinde mekanları da birbirlerine bağlıyor; kişiler ve dünyaları ortak bir noktada kolaylıkla buluşturuyor. Hemen hemen her konu, kimsenin tek başına yeterli olamadığı bir çağda o konuyla ilgili paylaşım sağlayabilecek uzman kişilere ihtiyaç duyuyor.
Bir zamanlar “10 sene sonra ofis kalmayacak” deniyordu. Böyle bir şeyin imkansız olduğunu gördük. İnsanlar beşeri ilişkilerini birbirine dokunarak, görerek, göz teması kurarak sağlıyorlar. Ofisler 10 sene, 15 sene sonra da önemini artırarak var olmaya devam edecek
Yaş üzerinden sınıflandırılan X, Y, Z kuşaklarının yanı sıra, dijital bilgi ve becerisi üzerinden sınıflandırılan C kuşağı, yeni nesil ofis mekanlarının şekillenmesinde önemli bir parametreye dönüşüyor. İnteraktiflik ve hız kavramlarının böylesine baskın olduğu bir dönemde, artık ofisler yine aynı anlayışın şekillendirdiği bir sistem ve öngörüyle düzenlenmeli. Tasarım kararları bu kurgular üzerinde temellendirilmeli. Kişilerin ihtiyaç duydukları bilgiye doğru kaynaklardan kolay ulaşması, bilgiyi doğru kullanabilmesi ve bir paylaşım ortamında bulunması için, teknolojinin sunduğu yenilikleri de takip ederek yarattığınız ofisleri bu anlamda da donanımlı tasarlamanız gerekiyor. Gelişen ve değişen dünya bu yaklaşımı talep ediyor.