Artan Konut Yoğunluğu ve Kentsel Tasarım Sorunları
Nüshet Çamuşoğlu / nushet@ekoyapidergisi.org
Yoğunluk, genellikle şehirlerde olumlu ve arzu edilen bir yaşam biçimi olarak görülür. Çeşitli çalışmalar, daha yüksek nüfus yoğunluğunun daha sürdürülebilir çevreler, daha iyi yaşam tarzları ve gelişmiş sağlık koşullarına yol açabileceğini göstermektedir. Jane Jacobs, The Death and Life of Great American Cities adlı kitabında yoğunluğun avantajlarını tartışır; bu avantajlar arasında yürünebilirliğin artması, birbirine sıkı sıkıya bağlı toplulukların oluşması ve kaynakların yoğunlaşması gibi unsurlar yer alır.
Daha yüksek nüfus yoğunluğu, hayalet şehirler ve boş dükkanların oluşmasını engelleyebilir. Ancak, yoğun şehir ortamlarına dair bu olumlu yaklaşımlar, çatışmanın minimum düzeyde olduğu, hijyenin kolay sağlandığı ve çeşitliliğin kendiliğinden geliştiği şehircilik anlayışına dayanır. Bu varsayımlar her zaman geçerli olmayabilir. Topluluklar içinde gerilimler artabilir, temizlik zorlaşabilir; örneğin, New York'taki fare sorunları ya da Hong Kong'daki haşere istilaları bu duruma örnektir. Ayrıca, çeşitlilik bazen planlanmış mahallelerde elde edilmesi zor bir hedef haline gelebilir. Yoğunluk iyi yönetilmediğinde, sadece dar bir gelir grubu ve sınırlı ekonomik faaliyetle sınırlı tekdüze yaşam alanları ortaya çıkabilir, bu da şehir sakinlerinin deneyimlerini kısıtlayıcı hale getirebilir.
Hong Kong'daki Choi Hung Estate Örneği
Yüksek yoğunluklu sosyal konutlar her zaman sağlıklı bir kentsel yaşam çözümü sunmayabilir. Bu tür projeler, sosyal ve fiziksel altyapıyı zorlayarak yaşam kalitesini düşürebilir. Ancak Hong Kong'daki Choi Hung Estate gibi projeler, 1960'lardan beri şehrin gelişimine olumlu katkıda bulunmuştur. Pruitt-Igoe konut projesinin çöküşünün aksine, Choi Hung ve Tai Hang Sai Estate gibi yerleşimler, iyi yönetilen yoğunluğun, şehirlere olumlu etkiler yapabileceğini göstermiştir.
Choi Hung Estate, 7,9 hektarlık bir alan üzerinde 43.000 kişiye ev sahipliği yapıyor, bu da kişi başına yaklaşık 20 fit karelik bir alan demek. Daha anlaşılır bir örnek vermek gerekirse, dünyanın en yoğun şehirlerinden biri olan Bangladeş'in başkenti Dakka'da, kişi başına sadece 22,7 fit karelik yaşam alanı düşüyor. Bu, yüksek yoğunluklu sosyal konutların sağlıklı bir yaşam sunma konusunda ne kadar zorlayıcı olabileceğini gösteriyor. Ancak Choi Hung Estate, yoğun yapısına rağmen dengeli bir yaşam sunuyor. İçerisinde beş okul, otopark, mağazalar, restoranlar, spor alanları ve yeşil alanlar yer alarak sakinlerine sağlıklı bir ortam sağlıyor.
1960'larda Palmer & Turner tarafından tasarlanan Choi Hung Estate, adını "gökkuşağı" anlamına gelen Çince isminden alıyor ve bu renkli görünüm, sosyal medyada büyük bir ilgi uyandırdı. Bu popüler estetik, sıkı sıkıya bağlı bir topluluk ve iyi tasarlanmış kamusal alanlarla bir araya gelerek, çeşitlilik ve ekonomik fırsatların sınırlı olduğu yerlerde bile sürdürülebilir ve sağlıklı bir yaşam tarzının mümkün olduğunu gösteriyor.
Kentlerde Yoğunluk Ne Kadar Artabilir?
Hong Kong'da, dünyanın diğer büyük şehirlerinde olduğu gibi, sosyal konut talebi oldukça yüksek. Sosyal konut başvuru sahiplerinin ortalama bekleme süresi 5,7 yıl. Bu talebi karşılamak amacıyla şehir, daha yoğun konut projeleri inşa etmeyi planlıyor. Choi Hung Estate için başlatılan yeniden geliştirme çalışmaları, sadece daire sayısını artırmayı değil, aynı zamanda bölgedeki trafik sorunlarını çözmeyi hedefliyor. Yetkililer, bu yeniden geliştirmenin daha fazla daire inşa etmekle kalmayıp, aynı zamanda sosyal refah, toplumsal hizmetler ve okul altyapısının da iyileştirilmesine katkıda bulunacağını belirtiyor. Bu planlar 2023'ün sonunda onaylandı ve amaç sadece yoğunluğu artırmak değil, daha geniş kentsel ihtiyaçlara da yanıt vermek.
Ancak kritik bir soru gündeme geliyor: Sürekli büyüyen bir konut gelişiminin sınırı ne zaman aşılır? Choi Hung Estate'in mevcut yoğunluğu zaten yüksek olmasına rağmen, sosyal konut talebi sürekli artıyor. Yeniden geliştirme planıyla bu yoğunluğun daha da artırılması hedefleniyor ve toplam daire sayısında %24'lük bir artış bekleniyor. Daire başına düşen hane sayısı aynı kalırsa, kişi başına düşen arazi alanı yaklaşık 16 fit kareye gerileyecek. Bu durum, aşırı yoğunlaşmanın ne zaman sağlıklı sınırları zorlamaya başlayacağına dair endişeleri de beraberinde getiriyor.
Yeniden geliştirme projeleri sadece Choi Hung Estate ile sınırlı değil. Örneğin, 1960'larda inşa edilen Tai Hang Sai Estate de benzer bir süreçten geçiyor; daire sayısı 1.600'den 5.000'e çıkarılacak. Bu tür projeler arttıkça, artan yoğunluğun sonunda sakinlerin deneyimlerini ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyip etkilemeyeceğini sorgulamak gerekiyor. Peki, yoğunluk arttıkça konut ve yaşam kalitesi korunabilir, hatta iyileştirilebilir mi?
Sosyal Konutların Sadece Rakamlarla Değerlendirilmemesi Gerekir
Sosyal konut projelerinin başarısını değerlendirirken, yalnızca rakamlara odaklanmamak önemlidir. Kişi başına düşen alan, hizmetlere erişim ve toplu taşımaya yakınlık gibi ölçümler değerli bilgiler sunsa da; toplumsal çeşitlilik, mağaza çeşitliliği, yürüme konforu, mahalle ölçeği hissi ve doğayla bağlantı gibi faktörler de en az bunlar kadar önemlidir. Gelecekteki konut projelerinin tasarımını bu unsurlar da etkilemelidir.
Yoğun şehirler, aşırı yoğunluğun çözüm yerine yeni sorunlar yaratabileceği bir noktaya ulaşmadan önce, bu durumu nasıl ele aldığımızı yeniden değerlendirmeliyiz. Sadece konut sayısını artırmak, konut krizini sayısal olarak çözebilir, ancak bu durum sakinlerin yaşam kalitesini, toplum hijyenini, güvenliği ve zihinsel sağlığı olumsuz etkiliyorsa, en iyi çözüm olmayabilir. Yeni ve daha yoğun yerleşimlerin, yerel işletmeler, spor tesisleri, yeşil alanlar ve ulaşım olanaklarına erişim gibi unsurlarla desteklenip desteklenmediği kritik bir sorudur.