Sağlıkta Ön Sıralarda Olmamız Yeterli Olduğumuz Anlamına Gelmiyor
Atilla Kuzu
Levent Çırpıcı
Zoom Tpu
Özel sağlık; parası, sigortası ve özel güvencesi olanı ilgilendiriyor ama nüfusun geneli bu imkanlara sahip değil, devlet de şu anda çok büyük yatırımlara girdi, uygulamaya geçildiğinde sonuçlarını tecrübe edeceğiz, kendi uygulamalarımızla karşılaştıracağız ve o zaman ne olduğunu net görebileceğiz.
Bu sayımızda ‘Sağlık Yapılarında Verimlilik’ konusunu mercek altına alıyoruz, geleceğin sağlık yapıları sizce nasıl olacak?
Levent Çırpıcı: Önümüzdeki 15-20 yıl ülkemizde çok köklü bir değişiklik olacağını zannetmiyorum; ama geçtiğimiz on yılda ülkemizde de, dünyada da önemli değişiklikler oldu. Sağlık yapılarının nasıl olması gerektiği sorusu ülkelerin sağlık politikalarına ve yaklaşımlarına bağlı. Nihayet bizim ülkemizde de sağlıkta çok ciddi yatırımlar yapıldı. Sağlıkta özel sektör ve girişimci profili oluşturuldu, girişimciler desteklendi, onlar devletteki kurumları da ilerletti, ilk defa karşılaştıkları tecrübeleri devletin kurumlarına da aktardılar. Son yirmi yılda elektronik dünyaya açılmamız ile, kolay ulaşabilir olmanın yansımalarını görüyoruz. Örneğin; İstanbul çok kontrölsüz gelişen bir şehir ama zamanla her şey lokal olarak çözülecek çünkü tedavi ve teşhis yöntemleri değişti. Belki yakın gelecekte kanımızı kendimiz alıp, görüntüleme yapıp digital bir şekilde ulaştırabileceğiz.
Özel sağlık; parası, sigortası ve özel güvencesi olanı ilgilendiriyor ama nüfusun geneli bu imkanlara sahip değil, devlet de şu anda çok büyük yatırımlara girdi, uygulamaya geçildiğinde sonuçlarını tecrübe edeceğiz, kendi uygulamalarımızla karşılaştıracağız ve o zaman ne olduğunu net görebileceğiz. Biz konferanslarda, bizim yaptığımız hastaneleri yüzde yüz doğru hastaneler olarak algılamayın diye bir uyarı yapıyoruz; çünkü her işverenin kendi popülasyonu, hedef kitlesi, işletme şeması, onu paraya dökme ve hastasıyla yoğurma süreci ve talebi var, bu doğrultuda da biz belli standartlarda hareket ediyoruz. Devletin içine girdiği her şeyin mutlak doğrularla oluşması ve insanları etkilemesi gerekir. Umarım bizim tasarımcı olarak öyküneceğimiz know-how’ larla buluşuruz.
Özel sağlık Türkiye’nin yaklaşık yüzde otuzuna hizmet ediyor; kalan dilim ise yüzde yetmiş, asıl oradaki tecrübeler çok önemli. Şu anda geçmiş on-yirmi yılla karşılaştıralamayacak kadar iyi şartlar var; ama sebebi ne olursa olsun şartlar hala iyileştirilmeyi, geliştirilmeyi hak ediyor.
Sağlıkta ön sıralarda olmamız yeterli olduğumuz anlamına gelmiyor, kural koyucu olarak devlet, yatırımcılar şeklinde devam eden bir silsile var. Türkiye’ye sağlığı, iyileştirici çevre etkisini biz getirmedik; ama elimize gelen fırsatları işverenle buluşturarak fark yaratmaya gayret ettik.
Atilla Kuzu: Fark yaratmaya başladıktan sonra farklı talepler gelmeye başladı, ‘biz hastane gibi hastane istiyoruz’ diyenler oldu. Biz iyileştirici çevre etkisini biraz farklılıkla sağlıyoruz. Bu iyileştirici çevre etkisinin sonuçlarını hastalar üzerinde ölçmüş değiliz; ancak ya bizim ya da devletin bunu ölçebiliyor olması gerekir. Danışmanlarla çalışmak bize büyük güç veriyor ama tamamen teslim olduğunuz zaman da hayalinizin çok uzağında riske edilmemiş şeylerle karşılaşıyorsunuz. Yatırımcının ve devletin sürece dahil olmadığı bir ortamda bizim bilgili olmamızın, entelektüel yüklemelerle kendimizi geliştirmemizin hiçbir önemi yok.
“Engelsiz yaşam” konusunda ve bu anlamda yapılması gereken çalışmalar hakkında kısaca görüşlerinizi alabilir miyiz?
A.K: Engeli yaşamın en çok dikkat edildiği yerler hastaneler fakat şehir ölçeğinde felaketlerle karşılaşıyoruz; kaldırımından, bina girişlerine kadar. Batı ve Uzak Doğu ülkelerine bakarsak eğer yaşam standartlarından ödün vermeden her yere kolaylıkla ulaşım sağlanabiliyor. Bizim ülkemizde de eskiden bu yana bu konuda çok hassasız ama mesela bir mağaza girişine bir rampa yapmak istediğimizde yatırımcı bunu yapmak istemiyor, neden? Çünkü bunun için ciddi bir alan gerekiyor...
L.Ç: Engelli algısının yeterince yerleşmemiş olması, entelektüel yapı teknolojilerimizin oluşamamış olması durumunu gösteriyor. Ülkemizde sadece okullarda Milli Eğitim Bakanlığı buna üst düzeyde dikkat ediyor, restorasyonu yapılmamış okullarda bile rampalar konulmuş. Bunun yanında ne üzücü ki bazı hastanelerin ana kapılarına erişiminin sadece merdivenlerle sağlandığını görüyorum. Hastane, okul yapıları ve havalimanlarında vb. merdiven ne demek, arabadan inilmeli ve içeri girilmeli. Bu, tasarımla, projeyle, devletle, bakanlıkla ilgili değil ve bunu bir cezalandırma mekanizması olarak düşünmememiz lazım. Biz sözde insanlığımızla gurur duyan bir coğrafyanın çocuklarıyız, bunları insani olarak zaten yapmamız gerekir. İyi tasarımcıdan ziyade iyi insan olmamız lazım ancak maalesef hala ikna etmek için açıklamalar yapmak zorunda kaldığımız zamanlar oluyor.
İyi tasarımcıdan ziyade iyi insan olmamız lazım ancak maalesef hala ikna etmek için açıklamalar yapmak zorunda kaldığımız zamanlar oluyor.
Sağlık yapılarında akustik ve gürültü kontrolünün önemi hakkında kısaca görüşlerinizi alabilir miyiz?
L.Ç. Hastanelerde akustik çok önemli bir konu ama bu kadar çok sağlık tesisinin içinde bir kaç tanesinde bu konuda özel danışmanlık alındığını görüyoruz. Belki de bu konuda yeterli bilinç, yeterli firmalar yok... Özellikle hastanelerde, poliklinklerde, bir hastanın tedavi olurken sırlarını paylaştığı bir anda, bir başka hastanın hatta doktorun bunları duymaması gerektiği gibi özel konulardan dolayı zorunlu bir akustik performans gerekliliği var. Aynı şekilde bir hasta odasından, diğer hasta odasında konuşulanların, ağırların, sızıların, inlemelerin ve ya yaşananların duyulmaması çok önemli. Ayrıca halka açık alanların, hasta koridorları, bekleme odaları, kafeterya gibi gürültü üreten yerlerin çokluğu, çocukların ağlaması, giriş çıkış trafiği hatta yürüyen merdiven varsa onun gürültüsü gibi bir sürü şeyin kontrol altına alınması lazım ama maalesef bunu görmüyoruz. Bu gün çok ciddi sağlık yatırımcılarının bile neredeyse paraları yok, hatta zor durumdaymışçasına bir tavır ve hal içerisindeler. Fikirlere, projelere, entelletüel insanlara, malzemelere, yapılara ve sistemlere olan yatırım yaklaşımlarından anlıyoruz bunu. Bir taraftan da üç yüz günde yapılacak işi hemen otuz günde yapmak zorundasınız gibi tutarsız bir yaklaşımları da var, dolayısıyla akustik de bu yaklaşımdan dolayı göz ardı ediliyor. Biz, akustik ve gürültü konusunu atlamaksızın öngörüler oluşturuyoruz, eğer böyle bir servis alınmıyorsa bile buna ciddi önlemler alıyoruz. Belge ve kanıtlarıyla ortada olan malzeme ve detaylarla, bir önceki yapılardan edindiğimiz tecrübelerimizle destek oluyoruz ve bu konuda başarı sağladığımızı düşünüyoruz, ciddi sorunlar yaşamadık bu güne kadar...
Mimaride cam kullanımı ile gürültü kontrolü sağlanabiliyor günümüzde, sizin bu konudaki görüşünüz nedir?
L.Ç. Bu soru güzel bir soru, bu konuda bence bütün mimarlık ve inşaat camiası inanılmaz bir konfora sahip ve bunu için bir danışmanlık hizmeti almanıza da gerek yok. Eğer siz yatırımcı olarak hakikaten vizyonerseniz zaten sizi en kötü cephe uygulayıcısı bile herhangi bir yanlışta hemen uyarıyor. Örneğin; bir cadde üzerinde bir bina yaptığınızı, bir de ormanlık bir alanda bir bina yaptığınızı ve ikisinde de transparan cepheli olduğunu varsayarsak, ikisinde de gerekli olan performanslara göre size ayrıcalıklı detaylar sunuyorlar. Malzeme kalınlıkları, cam özellikleri, malzeme boşlukları ve bileşenleriyle bir takım değerlerle proje sunup; bakın bunun nedeni, burada kırkbeş desibele burada da doksan desibele ihtiyaç olması, diyerek hassas detaylar oluşturabiliyorlar.
A.K. Bu konuda hastane olarak tasarlanmamış mimari yapıların yatırımcılar tarafından hastaneye dönüştürülmesi sorun oluyor. Genellikle şehrin içinde olan binalar olduğundan şehir trafiğinin, gürültüsünün içerisinde cephesiyle, cephede kullanılan camın özellikleriyle, giriş çıkış açısından yetersiz oluyor. Tavan yükseklikleri, ameliyathaneler için gerekli alan ve yüksekliklerin hiçbirisi düşünülmemiş oluyor, dolayısıyla sağlanabilen yerler sağlanamayan yerler oluyor. Ayrıca, bir işyeri yada konut olarak tasarlanmış bir çevrede bir binanın hastane binasına dönüştürülmesi etrafını da ciddi anlam etkiliyor; medikal planlamasının yapılmamış olduğu bir çevrede bir anda yoğun bir trafiğe sebebiyet veriyorsunuz ki bu bir çok soruna kadar varıyor...
Hastane içmimarisinde cam kullanımında nelere dikkat ediyorsunuz, hangi alanlarda ne tür camlar kullanıyorsunuz?
A.K. Hastane içerisinde cam kullanımı aslında gerekli olup, kullanım açısından bir o kadar da dikkat edilmesi gereken bir materyal. Güvenli ve lamine camları yani herhangi bir darbeyle, çarpmayla dağılmayacak ve onu kullanan çevre için tehlike oluşturmayacak şekilde cam kullanıyoruz. Hatta hasta odalarının kapılarını da cam tasarladığımız hastanelerimiz var, cam hem çok kullanışlı bir malzeme hem de transparanlığı ile mekana ferahlık getiyor. Bazı yatırımcılar cam kullanmaktan imtina ediyorlar, hasta bakıcılar sedye taşırken çarparlar diye ama halbuki daha dikkatli oluyorlar çünkü cam bir noktada uyarıcı da oluyor.
Peki cam kullanımı hasta sağlığına pozitif yönde etki ediyor mu sizce?
L.Ç. Biz bunun gibi geri dönüşleri her seferinde hastane sahiplerine ve yöneticilerine soruyoruz ama maalesef bu konularla ilgili yapılmış herhangi bir araştırma yada veri yok elimizde ve bunun için bir ödenek de ayırmıyorlar. Bizim öyle bir finansmanımız yok ama bize o finansmanı sağlasalar biz yaparız, bir kaç tane doktora öğrencisini bu işe yönlendirir, takibini yaparız. Nasıl bir fon alırız, nasıl yaparız hala çözümlemiş değiliz ve hala not edecek bir kültür oluşturamadık. Çok sağlık tesisi yaptık ama bu geri dönüşleri alamadığımız için aslında hiçbir şey yapmamışız gibi... elimizde bir detay yok.
Danimarka’da, Fillandiya’da, İngiltere’de bu geri dönüşleri anlatıp, sunumlar yapıp, biz bu organik formu burada uyguladık çünkü bunlar bunlarla karşılaştık, bunu böyle bir sorundan dolayı yaptık, şunları fayda olarak sağladık, şöyle bir sorun var onun üzerinde çalışıyoruz, bir sonraki hastanede şu detayı uyguladık diye regi bildirimler yapılıyor. Bizde bunlar yok maalesef ve yapmamıza da imkan tanınmıyor, biz yapıyoruz, içerik anlamında da donandık ancak biz bunu verilerle, geri dönüşlerle gösteremiyoruz...