Toplu Konut ve Kentlerdeki Yeşil Dokunun İnsan Psikolojisi ile Etkileşimi

Giysu Diler, Peyzaj Mimarı

İnsan psikolojik varlıktır ve mekân onu motive eder.

İnsan 5 duyusunu kullanarak algıladığı duygularıyla mekan hakkında hissiyat oluşturur ve etkilenme düzeyine göre mekana karşı beklenti içine girer.

Söz konusu mekan veya yer; çeşitli yaklaşımlarca farklı ele alınmakla beraber geniş bir çerçeve ile insanı çevreden belli ölçüde ayıran ve içinde eylemlerini sürdürebilmesine elverişli olan boşluk ve sınırları gözlemciler tarafından algılanabilen uzay parçası olarak tanımlanabilir. Mekan; Mimarlık, peyzaj mimarlığı, iç Mimarlık mesleklerinin konusunu oluşturmakta ve aynı zamanda bir mimari ürünün vazgeçilmez tek niteliği, mimari ürünü var eden temel koşuludur.

Mekan var olmadan mimari eserin varlığından söz edilemez.

Sanayi Devrimi’nin gerçekleştiği dönemlerde meydana gelen düzensiz kentleşmeler sonucu, dönemin kentlerinde yeşil doku yok olmuştur. Yapılan estetikten yoksun çalışmalar ve inşa edilen fabrikalar nedeniyle, hava kirliliği ve görüntü kirliliği baş göstermiştir. Bu durum yoksulluk ve sefalet içinde yaşayan alt sınıfları psikolojik açıdan olumsuz yönde etkilemiştir. Sanayileşme öncesinde köy hayatına alışık yaşayan işçi sınıfının, şehir hayatına uyum sağlayabilmesi için, köy ve kent yaşamını birleştiren, daha yeşil konut bölgeleri oluşturulmuştur. Daha sonra üretilen blok sistemlerde tasarlanan avlu ile konut kullanıcılarının doğa ile ilişkisinin güçlendirilmesi amaçlanmıştır. Blok kent sistemlerinde genel amaç, konutları bir araya toplayıp, araziye en az derecede zarar vererek, doğayı bakir bırakmak olmuştur.

İnsanların doğa ile direkt olarak iç içe olmaları; mesela yanında parktaki çiçekleri seyretme veya bir pencereden ağaçlara bakma gibi doğayı sadece görme yoluyla da ondan çeşitli faydalar elde ettikleri, hatta bu tür alanların yakında mevcut olduğunun ve istenildiğinde kullanılabileceğinin bilinmesinin bile insanlara çeşitli psikolojik faydalar sağladığı bilinmektedir.

Bu faydaları kısaca sıralarsak;

Duygusal (ev ve iş ortamından uzaklaşma, stresi azaltıp mutluluğu arttırma, sessizlik ve sakinlik hissi), entelektüel (doğayı inceleme, çevredeki doğal alanların tarihini araştırma, yeni ve değişik yetenekler kazanma), sosyal (sosyal sınıflar arasındaki sınırları kaldırarak kişiler arası iletişimi ve kaynaşmayı destekleyerek doğal alanlarda insanlar ile daha kolay tanışma ve ilişki kurma, sorumluluk hissi geliştirme), fiziksel (temiz havada bulunma, kendini daha canlı hissetme, bitkileri koklama ve hissetme, kuş seslerini dinleme vb.) bilişsel (zihin yorgunluğunu azaltmak ), gelişimsel (özellikle çocuklarda daha yüksek seviyede zihinsel aktiviteleri teşvik ederek) davranışsal (maceracı davranışları desteklemek suretiyle kişilerin kendine güvenini destekleyerek) olarak faydalandıkları tespit edilmiştir.

Ev bahçelerinin kent insanı açısından değerini araştıran çalışma da insanların bahçelerini, kendilerine doğa ile birlikte olma imkanı vermesi, değişen mevsimleri hissetmelerini sağlaması ve kent ortamında kendilerine bir rahatlama imkanı vermesi gibi gerekçeler dolayısıyla oldukça önemsediklerini ortaya koymuştur. Dolayısıyla insanların gelir düzeyleri normal yaşam seviyesinin üzerine çıktığında; yaşamak için bahçeli evler, ev ve bahçelerine bitkiler satın almaya, doğa eksenli aktivite ve hobilerle uğraşmaya başlar…

Yeşil alanlara ve parklara yakın evlerin daha değerli olması, bu tür mekanların daha az el değiştirmesi ve yeşil alanlardan yoksun yerlerdeki insanların yaşadıkları çevreden hoşlanmamaları kent doğal alanlarının insanlar için ne kadar önemli olduğuna diğer bir kanıt olarak gösterilmiştir.

Doğa ile iç içe olmanın psikolojik yönden rahatlamaya yardımcı olduğu ve şehir hayatının stresini azalttığı fikri şehirleşmenin başladığı dönemle birlikte ortaya çıkmıştır. Ünlü Amerikan peyzaj mimarı Frederick Law Olmsted kent ortamının stres yarattığını 100 yıl önce kabul etmiş ve doğa manzaralarının bu stresi azaltacağını ileri sürmüştür.

İnsan ve doğa arasındaki ilişki oldukça karmaşık olup doğanın stres azaltıcı ve insan sağlığını olumlu yönde etkileyici özelliklere sahip olmasının nedenleri kesin olarak bilinmemekle beraber bunlar genellikle insan gelişiminin ruhsal boyutu ile ilişkilendirilmektedir. Ayrıca doğa ile iç içe bulunmaktan elde edilen faydalar sonucu gelinen olumlu yönde gelişmiş kişisel durumun, tedavi edici olmaktan daha çok önleyici etkileri olduğu görüşü de ileri sürülmektedir.

Pennsylvania’daki bir hastanede safra kesesi ameliyatından çıkmış hastalar üzerinde gerçekleştirdiği bir araştırmada; aynı ameliyat sonrası iyileşme sürecindeki hastalardan pencereleri ormana bakan bir odada kalan hastalar, pencereleri hastanenin duvarına bakan bir odada kalan hastalara göre daha az ağrı kesici istemişler, geçirdikleri ameliyata karşı daha pozitif davranışlar sergilemişler, daha çabuk iyileşmiş ve taburcu olmuşlardır.

Kaza veya bazı hastalıklar sonucu şiddetli sakatlığa maruz kalan hastalar arasında yapılan başka bir çalışma yine bu tür hastaların doğal alanlar veya ağaçlar içeren manzaraları diğerlerine tercih ettiklerini göstermiştir.

Bir diş kliniğinde sırasını bekleyen hastalar üzerindeki endişe ve huzursuzluk üzerine bir araştırma yapmış, bekleme odasındaki karşı duvarda büyük doğal bir manzara resmi asılı olduğu günün hastalarının duvarın boş olduğu günün hastalarına göre daha az stresli olduklarını çeşitli fizyolojik yöntemlerle ölçmüştür.

Hapishane hücrelerinin pencereleri doğaya bakan mahkumların hapishane stresi semptomları olarak kabul edilen sindirim sistemi hastalıklarına, baş ağrılarına ve diğer bazı rahatsızlıklara daha seyrek maruz kaldıklarını göstermiştir.

Üniversite yurdunda kalan öğrenciler arasında yapılan benzer bir araştırmada pencereleri doğal alanlara bakan öğrencilerin, bu tür manzaralardan yoksun odalarda kalan öğrencilere göre direkt dikkat konusunda daha güçlü bir kapasiteye sahip oldukları tespit edilmiştir .

Doğa gezisine giden, kent içinde tatil yapan ve tatil yapmayan üç grup arasında bir karşılaştırma yapan araştırmada gruplardan bir okuma parçası üzerindeki yanlışları düzeltmeleri istenmiş ve sonuçta en iyi puanı doğa gezisine giden grup elde etmiştir. Doğal manzaraları seyreden bireylerin fizyolojik ve psiko-fizyolojik tepkilerini (kalp atış hızı, kan basıncı, adale gerilimi, beyin dalgaları) ölçmüş, doğal manzaraları seyretmenin denekler üzerindeki gerilimi düşürdüğünü ve stresli durumdan iyileşmeyi hızlandırdığını kanıtlamış, stres ölçen değerler arasında da doğanın iyileştirici etkileri olduğu konusunda tam bir tutarlılık olduğunu göstermiştir.

Doğanın insan psikolojisi ve dolayısıyla fiziksel sağlığı üzerindeki rolü çalışma ortamında da araştırılmıştır. Çalıştıkları yerden ormanlar, ağaçlar, çiçekler vb. gibi doğal objeleri seyretme imkanı bulabilen insanların bu tür alanları görme imkanı bulunmayan yerde çalışanlara göre daha az iş stresi yaşadıkları, işlerinden daha çok memnun oldukları ve baş ağrısı ve diğer rahatsızlıklardan daha az şikayetçi oldukları tespit edilmiştir.

RENKLER – ÇİÇEKLER – MEKÂNLAR – PSİKOLOJİLER

Renk doğadır.

Doğal ortamlardaki insan yaşamı incelendiğinde, duyularla algılanan renklerin duygusal olarak insanları belli ölçülerde etkilediğini görebiliriz.

Rengin bulunuşuyla; Birçok mimari yapıda renk, mekânın bölümlerini belirginleştirmek, insanların sınıf ayrımını belirtmek, kişinin davranışlarını kontrol altına alabilmek, yönlendirmek ya da yanıltmak gibi amaçlarla kullanılmaktadır. Örneğin; Naziler, toplama kamplarında esirleri alçak tavanlı ve her yanı sarıya boyalı hücrelerde tutmuştur. Hücre duvarlarında ‘zihni bulandıran’ bir etki yaratan ‘sarı’ rengin kullanılmasıyla esirin psikolojik olarak çöküntüye uğratılması amaçlanmıştır. Nitekim döneme dair yazılanlarda bu hücrelerdeki esirlerin ‘delirme noktasına’ geldikleri belirtilmektedir…

Amerikan otomobil kuruluşu, kırmızı renkli otomobil kullananların diğer renklerde araç kullananlara göre daha fazla kaza yaptıklarını belirlemiştir (Becer,1999). Ayrıca, trafik işaretlerinde örnek teşkil ettiği gibi, tehlike ve yasakların belirtilmesinde kırmızının, dikkat, uyarı amaçlı olarak sarı rengin kullanıldığı görülür. Yapılan deneylerde, renklerin bireyin koku ve tat alma duyuları üzerinde de etkili olduğu saptanmıştır. Örneğin sarı ve yeşilin ekşi, turuncu, sarı ve kırmızının tatlı, mavi ve yeşilin acı, soluk yeşil ve açık mavinin tuzlu tatları çağrıştırdığı, yeşilin çam kokusunu, eflatunun parfüm kokusunu çağrıştırdığı saptanmıştır (Teker, 2003).

Sıcak renklerin hakim olduğu mekanlarda geçen zamanın gerçek sürenin üstünde olduğu, soğuk renklerle renklendirilmiş mekanda geçirilen sürenin ise gerçek sürenin altında kaldığı yönündedir. (Aydınlı, 1989). Sıcak renkler, izleyeni uyarır ve neşelendirir. Fiziksel gücü, enerjiyi, dinamizmi arttırır, metabolizmayı hızlandırır; fazlası ise heyecan, yorgunluk, şiddet, saldırganlık ve yoğunlaşma güçlüğü yaratabilir. Turuncunun dışa dönüklük, girişimcilik, sosyallik sağladığı, sarının şeffaflık, hafiflik, serbestlik duygusu uyandırdığı da ortaya konmaktadır. Sıcak renkli cisim ve mekânların daha yakında ve büyük göründükleri bilinir.

“Kirli çevre insanın ruhunu da kirletir. Kirli ruhlar çevreyi kirletir.” (Aziz Nesin)

RENKLERİ DUYULARIMIZLA ALGILADIĞIMIZDA BAKIN HANGİ DUYGULARI ÇAĞRIŞTIRIYORUZ…

Kırmızı: Hareket-canlılık-güç-azim-mutluluk

Turuncu: Neşe-mutluluk-dikkat çekme-teşvik-cesaret

Sarı: Sevecenlik-umut-alçakgönüllülük-bilgelik-iletişim-aklı-düşünce gücünü

Yeşil: Doğanın rengi- huzur-uyum-cömertlik-paylaşım-huzur-güven.

İnsan varlığınca yeşili her daim korumuş ve anlamlar yüklemiştir. Kimine tarih boyu süre gelen aşk hikayesi, kimine barış, kimine hüzün… Bu anlamları yüklemesinin tek gerçeği şu dur ki; doğanın hissettirdiklerinin dışa vurulumu…

YEŞİL HİKAYELER

İNCİR VE ZEYTİN AĞACI… Cennette iki tane ağaç olduğuna inanılır. Bir tanesi incir ağacıdır; gerçeği temsil eder, diğeri ise hayatı temsil eden zeytin ağacıdır. İslamiyet'te zeytin dünyanın ekseni, zeytin dalı ise Hz. Peygamber'in sembolü olarak kabul ediliyor. Çünkü uzun yıllar boyunca doğal her tür şartlara yüksek dayanıklılık gösterebilen, uzunca yıllar yaşayabilen, görkemli ve gösterişli olan, insanlara faydalı oluşunu meyvesiyle arttıran ve altında kendini güvende hissettiren bir ağaçtır zeytin ağacı.

YEŞİLLERDEN SALKIM SÖĞÜT AĞACI… Narinlik, hüzün ve bilgeliği temsil eder… Söğüt ağacı bir çok hüzünlü şiir ve şarkıda konu olmuştur… Her söğüt, tek kişilik üniversitedir. Onun dibinde hayaller kurmamış tek Anadolu insanı yoktur...

YEŞİLLERDEN ÇINAR AĞACI… Güç ve güveni temsil eder. Çınar iddiadır. Zor büyür, üç yok olur. Çınarı diktiğimiz yerde güven ortamı vardır.. ağaç çınardır, çınar ise devlet makamıdır.

YEŞİLLERDEN SERVİ… Ölümü temsil eder… Servi her mezarın başına dikilen upuzun, sanki ahirete uzanıyormuş gibi gelen ağaçtır. Bu hususiyetiyle ölümün temsili olan bir ağaç. Belki de yaratılmışlar arasındaki en zor vazifelerden birini üstlenmiştir...Ölümü temsil etmek gibi bir talihsiz vazifeyle memurdur!

Turkuaz: Açık fikirlilik-yardım severlilik-gurur.

Beyaz: Temizlik-saflık Pembe; neşe-şirinlik-ahlak-şeref duygusu

Mavi: Ruhsal dünya-tutku-sakinlik- güven-sadakat

Mor: Asalet-kendine güven-itibarı

Kahverengi: Bağlılık- toprak-bereket- güven-emniyet hissi verir. Toprak rengi olup tüm elektriğimizi alır…

Yaşam enerji alışverişidir. Büyük şehirlerde, stresli iş hayatında, trafikte, betonarme yapılar arasında hayatımızı sürdürürken yaşamsal faaliyetlerle beraber enerji yükleniyoruz.

Bu enerji yorgunluğa neden olur. Söz konusu yorgunluk hem bedensel hem de ruhsal niteliktedir. İnsanların giderek doğadan kopması ve toprakla bağlantısını daha fazla kesmesi, bu sorunu tetikleyen öncelikli nedenlerdir. Bu şekilde biriken elektriksel yük, hastalıklara zemin oluşturur. Bitki yetiştirmek de insan ruhu üzerinde çok olumlu etkileri olan bir diğer uğraşıdır.

Son dönemlerde “Bahçe Terapisi” olarak adlandırılan bir akım, bahçe ile uğraşmanın insan üzerindeki olumlu etkilerini saptayıp, bu etkinliği bir tedavi formatına dönüştürmüş durumda. Günümüz projelerinde de kat bahçeleri, hobi bahçeleri kullanıcılara sunularak toprakla iletişim kurmaları için teşvikte bulunulmaktadır. Bahçe ile uğraşmak, özellikle yoğunlaşma bozukluğu, isteklendirme eksikliği yaşanan durumlarda çok olumlu etkiler yaratabiliyor. Bitkiler, kişilere bir anlamda örnek oluşturuyorlar. Bitkiler, insanlara yaşamlarını sürdürebilmek için nelere gereksinim duyduklarını hatırlatıyorlar: Yayılma, çeşitlenme, büyüme ve olgunlaşma, bunların yanında, güçten düşme ve ölme. Bitkilerle uğraşmak, kişiye kendi davranışlarının önemli ve etkili olduğunu hatırlatıyor, kişiye adımlarını planlamayı öğretiyor, yaptıklarının sonucunu beklemek ise kişinin hayatına bir anlam katıyor. Bahçe ile uğraşmanın, bu olumlu psikolojik etkilerinin yanında tansiyonu düşürme, stresi azaltmak ve kasları gevşetmek gibi etkileri de bulunmakta. Doğa, insana aslının ne olduğunu çeşitli şekillerde hatırlatabiliyor. İnsanın bu farkındalığı kazanması, onun köklerini hatırlamasını da sağlıyor. İnsan, doğa içindeki olayları gözledikçe, karşılaştığı olaylara verdiği tepkilerde daha olgun olabiliyor, sürprizlere daha açık olabiliyor, kendisiyle daha barışık olabiliyor. İnsan doğa ile içiçeyken kendini çok daha iyi tanıyor ve bir bütün olarak algılayabiliyor.


Yorum yaz...

Teşekkür ederiz. Yorumunuz onaylandıktan sonra yayınlanacaktır.
Üzgünüm. Yorumunuz gönderilemedi. Lütfen tekrar deneyin.
  • (Yayınlanmayacak)